Translate

23 Ocak 2017 Pazartesi

DK'nin Dönüşü!

Evet geri döndüm!! (...gibi...)

Konuya başlamadan önce, 'dizikolik nerede?' sorusunu yanıtlamak istiyorum. (Yarım yıldan fazla süredir neredeyse hiç yorum gelmeyince, ne kadar merak edilen bir soru olduğu karşısındaki umutsuzluğumu görmezden gelin.)
Büyük ihtimal fark etmediniz ama, uzun zamandır burayı, hikayemi ve Yeppudaa yı boşaldım. Hatta son dergide yazım bile yok.. Bir süre daha Yepp e girme niyetinde değilim kendimce nedenlerden dolayı.

20li yaş depresyonundayım. Ne yaptım?, Ne yapıyorum?, Ne yapacağım?, Kimim?, Kimler yanımda?

Bu süreçte çok ta yakın olmadığım bir arkadaş ile arada kalan tek tük bağlandan bir kaçını daha kopardım.
Başka bir tanesinin beni sandığım kadar önemsemediğini fark ettim ve sağlam bir kavga ettik.

İnsanlara olan avuç kadar güvenim, git gide parmaklarımın arasından sızarak azalıyor. Arkadaş olabileceğimizi sandığım yeni biri beni en korktuğum şey ile tehtid edince, bu süreç daha da hızlandı.

İtiraf etmek gerekirse insanlardan korkuyorum. Korkunç yaratıklarız.
İnanın bana, dört nala size doğru koşan bir aslanın (aslanın nalı mı var?) en azından niyeti belli!
Ama enseyi karartmayalım. Çünkü tüm bunlara rağmen Candy ile buluştuk!! İstanbul'a geldi ve inanılmaz eğlendik. Her şeye rağmen sağlam dostluklar kurulabiliyor.

İçinde bulunduğum karamsarlığın nedeni çoğunlukla belirsizlik. Geri kalan kısmı, dünya genelindeki olaylar ve benim eski dostum olan kuruntulu zihnim dolduruyor.
Televizyonu açıp 1 saat izlemek bile insanlığa olan inancınızı öldürebiliyor. Zaten bu yüzdendir ki aramın iyi olmadığı televizyon ile tüm bağları kopardım. Sadece bizimkiler izlerken maruz kalışım ve Sherlock ile Doctor Who var.

Bunların dışında açlıktan ölmek üzere olan bir kedi buldum. Bir iki ayda semirdiği yetmiyor, birde beni yiyiyor hayvan!
Ama inanın nankör değil. Bir kaç kez ıslanmayı göze alarak beni duştan kurtarmaya çalıştı salak.
İlginçtir, tanıdığım insanların yarısı, kendi çıkarları ile çatışan durumda beni kurtarmaz..
Ama neyse ki sadece kediler nankör!

Ah! Tuhaf bir süreç içerisindeyim. Hoşlandığım çocuğu aşmayı başardım. (oradayken 'acaba burada mı?' diye bir göz atmak sayılmaz tabi)
Aslında hoşlandığım bir çok şey eskisi gibi ilgimi çekmiyor artık. Eskisi kadar çok dizi de izlemiyorum zaten.. Bu nick i artık hak etmiyorum!  Ama yenisini bulamayacak kadar da tembelim.

Kendimi sanata vermiş durumdayım. Resim yapmak veya kil ile uğraşmak kafamı boşaltabildiğim nadir aktivitelerden.
Malzemelerin acımasızca harçlığımı sömürmesini saymazsak tabi..

Belki de satmalıyım diyorum. Daha şimdiden 5-6 tablo yaptım ve artık koyacak yerim yok. Ama satmaya çalışsam alacak olmaz diye korkuyorum.
Oysaki dışardan ne kadar cesur görünürüm.

Neyse! Her şeye rağmen kahven ve çikolatam yanımda!! Dur... Doktor onları da yasakladı. Bir sürü ilaç vererek ot gibi yaşamamı bekliyorlar. Mutlu bir hayat yaşamayı tercih ederim uzun ve sıkıcı bir hayattansa.

24 Mart 2016 Perşembe

Bir Kızın Sizden Hoşlandığını Nasıl Anlarsınız ?



Tek cümle ile açıklayacak olursak Öyle hop diye 'ANLAYAMAZSINIZ!' 
Yani imkansıza yakın gibidir bu. Neden ? Çünkü genel kanının aksine, kızlar aynı değildir.

Daha iyimser düşünecek olursak eğer, 'Bu kız benden hoşlanmıyor, farkımda dahi değil' diyemezsiniz yada  birini anlarsınız belki ama her kızda aynıdır diye düşünüp, başkalarının yaptıklarından bu böyle yada böyle değil diye emin konuşmamalısınız.

Geçenlerde bir 'erkeğin sizden hoşlandığını nasıl anlarsınız?' diye bir araştırma yapayım dedim. (Tamam bununla gurur duymuyorum tabiki. Acınacak bir durum.)
Araştırmam yabancı youtuberlar arasında olduğu için tabiki çıkacak sonucun olumsuz olmasını ve bunu da 'Onlar geniş insanlar' cümlesine bağlamayı planlamıştım.
İlginçtir ki sonuç beklenin aksi çıktı ve baya baya söylenenin çoğunu yapıyordu.
Bir ton video izledim öyle. Baya yakışıklı çocuklar vardı aralarında. Arada onlara takıldım, bazılarını ona benzetip hayallere daldım derken sonunda sürekli yandan çıkan bir videoya tıkladım.

Video 'bir kızın sizden hoşlandığını nasıl anlarsınız' gibi bir şeydi.
İlk başlarken gülümsemekten bahsetti. "Eğer size gülümsüyorsa, rahattır, sizden hoşlanıyordur." gibi şeyler söyledi ki tamamen saçmalık.
Kendimi örnek gösterecek olursam eğer; bu mümkün değil! İlerde ne yönde değişirim bilmem ama eğer şu an rahatlıkla bir erkeğe gülümseyebiliyorsam, o kişi benim 'insan' olarak gördüğüm biridir. 'Erkek' değil.
Açıkçası çok fazla deneme yapmış olamama rağmen, hoşlandığım çocuğun karşısında gülümsemeyi başaramadım. Geriliyorum arkadaşım.
Ama bunu söyleyen çok kişi var. Demek ki dışarda bir yerlerde 'ki zaten düz mantık bunu söylüyor' hoşlandığı çocuğa gülümseyen kızlar var. 
Yani sırf gülümsedi diye hoşlanıyor, gülümsemedi diye hoşlanmıyor anlamına gelmez.


Basittir 'göz teması' Sizinle çok fazla göz teması kuruyorsa elbette bu güzel bir işaret. Ama itiraf edeyim yaklaşık 4 yıl hoşlandığım çocuğu yeşil gözlü sanıyordum... Gecen sene öğrendim ki mavi imiş :D
Göz teması şeysini bildiğimdendir ki 'itirafım' adı altında bir kez öküz gibi bakmış olabilirim.. Mal değilse bir şeyler anlamış olmalı..
Ama hala göz göze geldiğimiz anda reflex olarak göz kaçırıyorum çünkü kalp sağlığım için iyi değil.
Birde Türkçe bir videoda 'Sizi görmezden geliyorsa da ilgileniyor olabilir' demişti. Yani özellikle bakmıyorsa en azından varlığının farkındadır.
Dediğim gibi anlaşılacak korkusuna 4 yıl yeşil gözlü sandığım çocuğu.
Ama yine gelin görün ki bundan da çıkarım yapamayız çünkü bana ilgisini fark ettiğim birine karşı 'yanlış anlar, ilgilendiğimi sanıp boş umutlara kapılır' diye de böyle davranıyorum.
Evet kesinlikle iki durumda da aynı davranıyordum... Bu iş gittikçe izlediğim bir kısa filme döndü. 'is is it creepy or romantic'

Neyse konumuza dönelim.

Birde çok bahsedilen tensel temas olayı var. Yok size çok dokunuyorsa, yok sarılıyorsa.. Bu belki yabancılarda işe yarayabilir. Yada daha rahat kızlarda. Ama bizim ülkenin geneli böyle değil. Yanlışlıkla elimiz birbirine bir kez deymiştir ondan sonrası yok.
Kişisel alanı geçmekten bahsediyorlar. Bu da zor. Yani en azından utangaç biri için. Rahatlar da çok rahat olabiliyor. Yani aksine seni erkek gibi değil de arkadaş gibi görebiliyor da olabilir.
Şahsen ben o yaklaşınca geri adım atmış şahısım. 
Hayır beni öldürmeye niyeti var herhalde!! Gören arkadaşım 'ruhu çıktı' demiş benim için :D


En basit ve kabul edilebilir örneği 'arkadaş' örneği.
Hoşlandığınız kız her türlü olabilir. Ama genel arkadaş ortamı bunu belli etmeye meğillidir. 
Örneğin yanınızdan geçerken veya bir yerlerde otururken, kız size bakmıyor da, arkadaşları bakıp duruyorsa, yetmezmiş gibi birde fısırdaşıyorlarsa, hatta ve hatta kız onları tehdit etmeye kalkarsa.. (Sanki cümle kontrolden çıktı) bu güzel bir işarettir.
Tabi eğer kızın peşine takılmış tuhaf bir karakter değilseniz. O zaman ne kadar ürkütücü yada iğrenç olduğunuz hakkında konuşuyorlardır.


Konuyu toparlayıp, özet geçecek olursak; 'KIZLARI ANLAMAK ZOR'
Biz bile daha kendimizi anlayamamışız siz nasıl anlayacaksınız ?
Birde bir klişe vardır 'kadınlar ne ister?' Benden söylemesi, bir çoğumuz ne istediğini bilmiyor.
Bilenler de var elbet.. Geldik yine 'kadınlar aynı değildir' konusuna.

Kısacası size kolay gelsin anacım. Bizim işimiz çok daha kolay. Hele ki utangaç bir kızdan hoşlanıyorsanız işiniz baya zor. Bakınız ben.
Zaten toplum bizi kısıtlıyor ve doğal olarak ilk hamleleri sizden bekliyoruz beyler. 
Bir adım atın. Gurur gurur nereye kadar. Hem ilginizi belli edince kızın dikkatini çekebilirsiniz. Bir süre sonra düşüne düşüne 'Aslında hoş çocuk ya' diyebilir. 

Özellikle İstanbulda oturp, yirmili yaşlarda, çalışan, sarı biriyseniz gidin o sizin suratınıza bazen mal mal bakan bazen gözlerini kaçıran, ne yaptığı ne istediği belli olmayan, doğru düzgün gülümseyemeyen güzel kıza itiraf edin. 
Yok canım ne münasebet. Tabiki kendimden ve hoşlandığım çocuktan bahsetmiyorum.



18 Ocak 2016 Pazartesi

Otaku terimleri; Otome Oyunları

Anime ve mangalardaki yakışıklı karakterleri sever misiniz ?
Hiç gerçek olmalarını istediniz mi ?
Peki ya onlarla flört edebilirsiniz desem ?

Evet otome oyunlarının amacı bu. Teknik olarak oyun karakterleri ile flört ediyorsunuz. 
Her oyunun kendine ait bir teması oluyor. Örneğin; liseli gençler, fantastik yaratıklar, dedektifler, prensler...

Oyunlara kendi adını yada uydurma bir ad yazarak başlıyorsun ve oyun boyunca sana o isimle hitab ediyorlar. Ondan sonra bir karakter seçiyorsun.
Şirin ve cana yakın, tsundere, zeki ve soğuk, feminen vesaire vesaire.. Seçimin ardından hikaye başlıyor ve senin amacın o karakteri kendine aşık etmek oluyor.

Yalnızlıkta son nokta.

Her konuşmada yanıt veremiyorsun tabi. Daha çok interaktif hikaye gibi. Belirli yerlerde sana iki veya üç seçecekten birini seçebileceğin bir ekran çıkıyor ve hikayeye yön veriyorsun. 

Oyununa göre de sonlar seçenekli oluyor. Bazı oyunlarda 'mutlu son' , 'süper mutlu son' varken bazılarıdan kötü sonlar da barındırıyor hikayelerinde.

Peki peki eğlenceli mi ? Daha iyi anlatmak için üç beş tane oyun indirdim ve bir süre oynadım. Kendin yön verebildiğin bir hikaye okumak gerçekten eğlenceli olabiliyor ama uzun süre oynayınca sıktı tabi. Yada benim sıkılgan kişiliğimden kaynaklanıyor. Zaten güzel olanları çok oynayamadım.

İndirdiğim oyunlar arasında ücretli ve ücretsiz olanlar vardı. Ücretliler daha iyi tabi ama yalnızca ilk bölümü ücretsiz okuyabiliyorsun. Ücretsizler biraz sıkıyor.

Oyunların hepsini Google playstore'dan indirdim ilginizi çekerse indirebilirsiniz. Lakin hepsi ingilizcedir.

Midnight Cinderella: 

İndirdiklerim arasında tartışmasız en sıkıcı olanıydı. Grafikler kötüydü. Kısacası açıklama yapabilecek kadar çok katlanamadım oyuna.

Ninja Love;

Resme çok aldanmayın böyle aşırı bir oyun değil. 
Ninja prensesi olan bir kızı anlatıyor hikaye. Ve ninjalardan birini koruma olarak seçiyorsun. Yol boyunca aksiyon falan da var. 
Başta resme çok takılmayın dedim ama bende hikayede çok ilerlemedim açıkçası. Sarışın tip 'senden hoşlanıyorum' deyip duruyordu yalnızca. İlerde bir şey çıkar mı diyorum ama çok bariz bir şey olmayacak gibi. 
Yine de siz yükleyip sonra da 'bu niye böyle?' diye bana kızmayın. Bende denemek ve anlatmak için indirdim sonuçta.
Oyun ücretsiz. Tabi her ücretsiz oyun gibi bunda da ücret ödeyerek daha rahat oynuyorsun ama bir şey ödemeden de sorunsuz devam ediliyor.

Blood İn Roses

Bir cadının ormana girmesi ve vampir otelini bulmasını anlatan güzel bir hikaye. Vampirler tarafından ısırılıyor ve vampire dönüşmesini engellemek için 10 günü var.
Ben oyunu indirdiğimde iki karakter vardı yalnızca ama sanırım daha sonra yeni karakterler eklendi.
Hikaye olarak düşünecek olursak ninja olanı daha iyi ama bunda da karakterler fena değil. Hatta sonuna kadar oynadım bunu...
Tabi kaybettim T^T Spoiler olmasın ama... Çok üzücü bir sondu T^T
Bu da üsteki gibi ücretsiz. zaten aynı şirket tarafından geliştirilmiş. Logo aynı.
iki oyun da biraz online. Yani arkadaş falan da ekleyebiliyorsun oyunda.

Enchanted İn The Moonlight

Bu oyun diğerlerinden farklı bir geliştirici tarafından geliştirilmiş. Grafikler falan çok daha iyi ve tabi ücretli.
Japon mitolojisinden karakterleri seçebildiğin bu oyunda, ücret ödemeden yalnızca bir bölüm oynayabiliyorsun ki devamını da tavsiye etmem. İlk bölüme öyle bir girişi vardı ki bunun biraz yaş artısı olacak gibi.
Ama 'Yok beni ilgilendirmez, parasını da öderim ne olacak' dersiniz buyrun link. İndirmek ve ilk bölümleri okumak ücretsiz.

My Forged Wedding

Yine ücretli bir oyun ama üsteki gibi yaş artısı gerektirdiğini sanmıyorum. İlk bölümü okudum ve eğlenceliydi. 
Kızın bir akrabasından yardım istemesi ve o akrabanın da bu çocuklardan biri için yardım istemesi ile başlıyor hikaye.
Her berinin bir derdi var ve yalnızca birine yardım etmeyi seçebilirsiniz.
İşin sinir bozucu yanı yardımın ne olduğunu söylemiyor -_-) Devamı için ücret ödemek gerekiyordu bende bıraktım öyle.
Ama adından da anlaşılacağı gibi düğün var işin içinde.

Metro PD: Close to You

İlk indirdiğim otome oyun buydu. Konusu güzel gibi. Polis aksiyon falan. Yine sadece ilk bölümünü oynayabildim ve genel olarak çaylak olduğum için laf söylemeleri ile geçti. (Gıcıklar)
Bunun devamını oynamayı çok istemiştim. Öyle yaş artısı gerektiren bir şeye benzemiyordu ama az önce buraya yazmak için araştırma yaparken google da bazı resimler gördüm. En iyisi indirmeyin siz. İçinde aşırı sahneler olacak gibi.
Yine de her şeye rağmen indirmek isterseniz link için tıklayın.

Class Trip Crush

Ve işte benim favorim *-*
Buna devam etmeyi o kadar çok istedim ki..
Ne yazık ki bu da ücretliydi tabi -_-)
Ama nasıl oluyorsa ilk indirdiğim gün ilk kısmın bütün bölümlerini okuyabildim ve mutlu lise aşkımı tamamladım :P
Ya oyunda bir hata oldu yada tek seferlik oynayabiliyorsun. Bilmiyorum. İndirin şansınızı deneyin.
Oyun okul gezisinde tanışmanız ile başlıyor ve ardından karakterlerden birini seçiyorsunuz. 
Ben şu üsteki tsundere tipliyi seçtim *-*
Baya da iyi oynadım ve süper mutlu sonu açtım. 
Tsundereleri nasıl idare edeceğimi biliyorum canım. 
Neyse bunun linki için de buraya tıklayın (Ki kesinlikle tavsiye ediyorum)



Son olarak ta daha fazla kaliteki ve ücretli oyun için üstekilerin geliştiricisi Voltage, Inc. için tıklayın.
Bu da ücretsizlerin geliştiricisi NTT Solmare Corp.

1 Kasım 2015 Pazar

ABU, CNBLUE, SCANDAL Ve Diğerleri (Bölüm 2)

Bölüm bir için tık

CNBLUE için hava alanında bunlar yaşanırken Scandal gurubu üyeleri bir güzel gezmiş İstanbulu. Merak ediyorum acaba onları havaalanında karşılayan oldu mu ? Ciddi ciddi soruyorum bilgisi olan varsa yoruma yazabilir.





Sonunda 28 ekim gelmişti. Uyandım. İşlerimi hallettim. Kıyafetlerimi ütüledim. Yemeğimi yedim ve hediyemi çantama tıkıp dışarı çıktım.
İnanılmaz bir heyecan vardı. Bizimkileri sahnede görecektim.

Gittiğimde başta uzun bir kuyruk gördüm. Biraz daha ilerleyince bizimkilerin gireceği kapıyı gördüm. Halı kırmızı değil maviydi.



Biraz dolandıktan sonra sıraya girdim. Tam arkamda da bir gurup vardı. Konuşmalarından anladım ki (dinlemiyordum duyuyordum arada fark var) Japan-Fans ın yöneticileri! Şansa bak. Dürüst olmak gerekirse gıcık bir tip bekliyordum görüntü olarak. Ama sempatik çıktı yönetici.
Belki bundan cesarettir 'Bende Japan-Fanstan aldım bileti' diye konuşabildim. Ama rahatlamıştım daha önce bahsettiğim konu hakkında.

Neyse çok uzun süre beklemenin ardından bir o tarafa bir bu tarafa yolladılar bizi. Tıkış tıkış girmeyi başardık binaya. Kimlik kontrolü yapmaları gerekiyordu ama yapmadılar!
Yani bu sizi üzer mi bilmem ama gelseydiniz arada kaynar girerdiniz içeri.

İçeride de beklettiler bizi bir süre. O sırada birileri ile konuştum. 'oppa çebal' baya gündemdeydi. O kız fena rezil oldu. Hakkında tagler bile yapıldı. Hatta hesap açılmış Twitterdan.

Sonsuza dek sürecekmiş gibi duran diğer beklemenin ardında da salona almaya başladılar bizi. Boş bir koltuk buldum sahneye yeteri kadar yakın ve hemen oturdum. Ara ara önümdeki kafasını sabit tutamadığı için sinirlensem de genel olarak sahneyi iyi görüyordum.

Yayın başlamadan önce kanal kameraları geçti önümüzden. Seyircileri çektiler. Sanırım bu arkadaş NHK dendi.. Sapık gibi çektim fotoğrafını ama.. O da bizi videoya alıyordu. Adil bence.

Neyse program başladı. Şu kadın çok çok uzun süre hareketsiz kaldı. Ben salona girdiğimde bile oradaydı.

Robot çok sevimliydi! Kardeşim 'ben onun fanıyım bundan sonra' diyor.

Neyse program başladı ve ilk şarkı gerçekten çok anlamlıydı. Hatta youtubedan İngilizce altyazılısını buldum. (Mozhdah)


Bu ablanın şarkısı da baya enerjikti. (Mariyam Unoosha)

Ve benim favorim (Dimash Kudaibergenov) Sesi inanılmaz! Ne dediğini anlamasam bile şarkısı daha doğrusu sesi beni duygulandırdı. Zaten Asyayı kapsayan bir ses yarışmasında birinci de olmuş. Operacı gibi mübarek. Çok yüksek notalara çıkıyor.
Kazak birde. Bir süre önce Kazak şarkıcılardan birine takılmış baya bir araştırma yapmıştım. Güzel dil.
Göz koydum buna yanaşanı ısırırım bildireyim.

Kazakistanın destekleyeni de çoktu. Bunu arada çektim. Çok şirin değiller mi >_< bir aşşağı bir yukarı merdivenleri çıkıp iniyorlardı.


Dikkatimi çekmeyi başaran diğer bir şarkıcı da Vietnamlı arkadaştı. (Dinh Manh Ninh) Başta geldiğinde bile alkışlamadım. Çok ümidim yoktu bu JYP kılıklı konusunda. Ama adam bir başladı şarkıya maşşaAllah. Birde güzel dans ediyor ki sormayın.

Ve sonunda Scandal çıktı! Şirin kızlar. Fotoğraflarını çekmeyi pek becerememişim.
Giriş yaptıklarında ayağa kalıp bağırmıştım. boğazım ağrıdı. Heyecan yaptım. Birde giderken el salladılar >_< Yani Abu ya kadar isimlerini dahi duymamıştım ama bundan sonra bir araştıracağım





Son olarak sevgili 'Sinyor Seyfi' çiçeklerden bahsetmeye başladı.. 'Çiçek ? Çiçek çocuklar ? Kore ?' gibi düşünceler yankılanmaya başladı kafamın içinde. Fotoğraf çekmek için hazırlandım ve 'Kore' dedi 'Sinyor'!

Sonrası mı ? Bende bulanık.
Sözde baştan sona çekecektim bizimkileri ama anında koltuğa bıraktım kamerayı. Tek hatırladığım Scanadala tezahurat yaparken kısılmış sesimle Cinderella yı bağırarak söylemeye çalışmamdı.. 
Bizimkilerin fotoğrafını dahi çekemedim ama zaten tv de yayınlanacak diye önemsemedim. Ama tek kelime Türkçe bir şey söylememeleri beni üzdü.

Bizimkiler gidince bende çıktım salondan hemen. Hediyeyi ulaştıracak birini aramaya. Çok sevimli bir abi hediyeyi değil, direk beni oraya götürebileceğini söylediğinde nasıl sevinmiştim anlatamam! Ama başka biri almadı içeri.. Boşver beni hediyeyi de almadı. (Gıcık)

Bende çıktım salondan.. Meğer bizimkiler sonra tekrar sahneye çıkmış!!! Ah onu da kaçırdım T^T
Şöyle bir dönüp baktım.




Sonuçta o gece CNBLUE Koreye geri döndü ve benim hediye hala çantada..
Tek istediğim duygularımı aktardığım o mektubu ulaştırmaktı aslında..

Neyse bizimkiler o gece döndü ama Scandal 29unda buradaymış. Cumhuriyet bayramından bahsetmiş ve havaifişek olur mu diye sormuş.

 Ama an itibari ile onlar da ülkeleri ne döndü ve bir güzel şeyin daha sonuna geldik.
Yakın zamanda daha güzel etkinliklerin gerçekleşmesi dileği ile bir yazının da sonuna geldik.

31 Ekim 2015 Cumartesi

ABU, CNBLUE, SCANDAL Ve Diğerleri (Bölüm 1)

Geçen sene bahsetmiştim Asiavision'dan size. Tabi o zamanlar yarışma sanıyordum -_-) Meğer değilmiş. Neyse efendim. Bu senekinin İstanbulda olacağını tee o zamandan biliyordum ve gitmek istiyordum zaten. Ama kim derdi ki CNBLUE gelecek diye !

Bunu duyduğumdaki tepkim görülmeye değerdi. Bir oraya bir buraya zıpladım, bir iki kişiyi aradım, yüksek sesle heyecanımı belirttim.. hatta bir ara koltukların üstüne bile çıktım.

Bu heyecan kısa süre sonra kursağımda kaldı tabi!

Ben yeteri kadar param var mı diye düşünürken, meğer bilet satışı olmuyormuş. Davetiye ile gidilmeli imiş. Davetiye de bulmak imkansıza yakın.

Animelerden fırlamış gibi geziyorum tabi

Derken derken.. Japan-Fans ın davetiye dağıttığını öğrendim NHK ile birlikte..
Zamanında sırf radyosu için bile girdiğim bir site olmasına rağmen, bir film bulacağım umudu ile bir kaç ay önce üye oluştum anca ve bir yorum dahi yapmamıştım forumda. Çözememiştim nedense forumu bir türlü.
Ama konu CN ken forumu iki günde çözdüm :D
Neyse bende başvurdum bu forumdan. Umudum her geçen gün azalıyordu çünkü öncelik Scandal gurubu fanlarınındı ve benimde japon müziğinde sevdiklerim yalnızca erkek gurupları.. Hani bir Kat-tun olsa bir One Ok Rock yada Hey! Say! Jump! tamam ama kız gurubu bir AKB48 biliyorum.. yada 49 mudu ? neyse o da sadece bir iki şarkısını dinlediğim bir gurup. Şarkı isimleri dahi yok aklımda. (Tamam gelmeyin üstüme işte)

Neyse efendim forum içinde bir yanlış anlamayı, boicelar olarak TRT ye ulaşma amacı ile yapılan tag de dile getirip gereğinden ağır konuşmuşum (hakaret yok) ve nasıl olduysa sitenin yöneticisi de görmüş bunu. (Daha sonra yaptığım hatanın farkına vardığımda sildim sanıyordum oysaki)
Ee si bir güzel laf yedim ve olan şansımı yitirmem yetmezmiş gibi yeni yeni çözdüğüm foruma giremeyeceğim diye üzüldüm. Kurdum kafada kurdum.
Neyse Allahtan özür dileyince kapandı konu.Yine de kazanma şansımın içine ettiğimi düşünüyordum.

Derken bir gün dizi arasında orada konuştuğum birinden yanıt gelmiş mi diye bakarken, birde ne göreyim yöneticiden mesaj.. Endişe ile açtım bir baktım ki.. Davetiye kazanmışım!!
Gecenin bir yarısı fırladım odadan heyecanla!

Bizimkiler de sevindi benimle birlikte.

Derken derken 26 ekim oldu. Bizimkiler için hazırladığım hediyeye gece yarısı yetiştirdim ve mektubu tamamladığımda bir internete bakayım dedim.
Bizimkiler havaalanına gitmiş olmasın tam da o anda! Birde tweet tam bilgisayarı açtığımda!
Gaza getirdi Türk fanları ve ertesi gün havaalanı tıklım tıklımdı!


Beklerken güvenlik görevlilerini canından bezdirenler oldu. Çok üzüldüm o güvenlik görevlileri için. Hayır birde utanmadan nasıl cevaplar veriyorlardı.
Neyse.

Bizimkiler çıksın diye saatlerce bekledik. Uçağın iniş saatine daha çok olduğunu bilsem de gelen her çığlıkta 'Acaba erken mi indi?' diye düşünmeden edemiyordum ve tam 3 kez boşa heyecanlandım.

Uçak gecikmeli indi. İndikten sonra da yaklaşık yarım saat kadar geçmesine rağmen bizimkiler görünmedi.
Fanların sabrı biraz taştı tabi. Tezahurata başladılar. Yapanları kınamıyorum ama arkadaki insanlar alay etti ve gelen yabancılar korktu.



Bizimkiler geldiğinde de ortalık karıştı tabi. Tek kare resim çekemedim.
Bir süre uzaktan takip ettim hava alanı içindeki kalabalığı ama çekmeye çalıştığım videoda yalnızca fanların kolları görünüyordu.
Sonunda bizimkiler havaalanı çıkışına geldi ve diğer fanlar takibe devam etseler de ben ümidi kesip geri döndüm.

Kamerayı kapatıp arkama dönmemle birde ne göreyim! Jung Shin! Hemen yanına baktım Yong Hwa!
Meğer gidenler yalnızca Jong ve Min miş! 
Tam dibimde bunları görünce birden ne yapacağımı bilemedim ve bastım çığlığı! 
Hanımefendiliğimi bozmadım ama. Elimle azımı kapattım o sırada. Ve bizimkiler yanımdan geçti gitti bir kalabalıkla. 

Elim ayağım titriyordu. Hediyemi de verememiştim. Ama mutluydum.

Önceki gece heyecandan uyuyamamış olmama rağmen. (Hiç uyumadım) 
Kahvaltıda bir dilim kızarmış ekmek dışında midem boş olmasına rağmen ayakta kalmayı başardım. Hoş eve gelince devrilip uyudum ama deydi :D

Havaalanında olanlar iki farklı bakış açısı ile ele alınıyor; Biri 'rezil olduk!' diğeri 'çok fanı olduğunu gördüler bu iyi bir şey'

Bana soracak olursanız evet çok fanı olduğunu herkes gördü ve bu olası bir konser için iyi olmuş olabilir bir ihtimal ile. Ama yine de çocukların üstüne atlama gibi durumlar olmasaydı çok daha iyi olacaktı. Yani oradayken fark etmedim ama sonrasında izlediğim videoda bizimkilerin üstüne atlamaya çalışan iki kızı nasıl durdurduklarını gördüm. Rezalet!
Çığlık atmak yada arabaya kadar peşinden gitmek gayet normal. Ama üstüne atlamak, duvara sıkıştırmak ve çocukları taciz etmek bize yakışmadı. Dünyanın başka yerlerinde de böyle olabilir. Ama yine de bize yakışmadı.

25 Ağustos 2015 Salı

Anime-Manga Terimleri; Otaku

Belki bir çoğunuz Otaku'nun ne olduğunu biliyordur. Ama ben bilmeyenler ve yanlış bilenler için biraz daha ayrıntılı anlatayım, ve Şu Weeaboo terimi hakkındaki düşüncelerimi belirteyim dedim. Ayrıca asıl sorumuz; 'Ben otaku muyum ?'

Otaku, Türkçeye çevirildiğinde inek oluyor.. Hayvan olan inek değil elbet. İngilizcesi Geek olan inek. Hayatta pek başarısı olmayan, okuldan/işten eve, evden okula/işe giden, hayatı Anime, Manga bilgisayar oyunları ile geçen insanlara söyleniyor.

Japon ineği yani.

Gurur duyulacak bir şey midir ? Tartışılır.. Şahsen ben olduğum her şeyle iyisiyle kötüsüyle gurur duyan biri olduğumdan, otaku olsam onunla da gurur duyardım.. Narsistlik başka oluyor.

Otaku orjinalde Japonca bir kelime olduğu için, ingilizce yada Türkçesinin yerine kullanıldığında, Japon yapımı şeylerle ilgilenen inek olarak kullanılıyor.

Genelde anime izler, manga okumaya bayılır, figür biriktirir, bilgisayar oyunları; özellikle otome oyunları oynar, anime yastığı vardır, cosplay sever falan.

Kısaca asyada gidip 'Ben otakuyum' diye gurur duyamazsın.


Weeaboo ise daha aşşağılayıcı bir terim. Otaku bile değil 'Otaku özentisi' dir. Ve google anime toluluklarında trolller gibi çok sık ortaya atılır bu laf. 
Baştaki W harfi white yani beyaz yani asyalı olmayan japon özentisi anlamına gelir ki kendi içinde bile ırkçıdır.
Gerçekte otaku özentileri olmasına rağmen, bu kelime olur olmadık kullanmaları beni delirtiyor. 
Zaten bu tipler genelde animeye de çizgi film diyorlar.. Hoş onlar pilava da pirince de rice diyen kelime hazinesi fakir olan insanlar.. Neyse.. Benim de ırkçılığım tuttu.


Gelelim beni en çok ilgilendiren soruya.. Ben otaku muyum ? 
Azeri civciv 'seni otaku sanıyordum' deyince biraz alındım açıkçası.

Tamam belki anime izlemeyi seviyor olabilirim. Çizimlere laf atıyor da olabilirim. Manga satın aldığım da doğrudur (One piece ve Bleach) 
Geçen sene Bleach li bir uçlu kaleme 15 lira verdiğim ve düştüğünde de tabletim düşmüş gibi paniklediğimi de itiraf ediyorum.
Telefon kabım One piece li olabilir, yada Death Note lu t-shirt giyip dışarı çıkıyor olabilirim. Bir yerlerden tesadüfen sakura figürü bulmam tamamen şanstı.
Vocaloid dinlememin hiç bir alakası yok bu konuyla!! Yada circle lens aramamın! Otome oyunlarını da sırf meraktan indirdim!!

Ah kapatın konuyu ben otaku değilim. Bunu bilin yeter..

31 Temmuz 2015 Cuma

Uzaylılar Var mı?


Uzun zamanın, hatta yılların ardından.. (Ki abartmıyorum ciddi ciddi yıllar) uzaylılar hakkındaki düşüncelerimi, inandığım, ürettiğim; öneri, hipotez ve teorileri anlatmaya başlayabildim sonunda.

Blogumu ilk açma nedenim aslında bu tarz düşüncelerimi yazmaktı, sonra ne oldu da kontrolü yitirdim bilmiyorum.

'Uzaylı' diye tabir ettiğimiz, gerçekliği bilimsel olarak herkes tarafından kabullenilmemiş, tek taraflı bir aşk misali ile aldığımız her sinyali; bir göz kırpması, açıklanamayan olayları; bir flört olarak algıladığımız, dünya dışı yaratıkların var olma olasılığına şahsi olarak inanıyorum. 

Yani kesin varlar diyemem ama olma olasılıkları yüksek ve bir gün 'Merhaba dk' diye karşıma çıkarlarsa buna şaşırmam.

Hatta ister dini (islam) inancı sağlam olsun, ister bilim delisi bir ateist, biraz düşündükten sonra her insan bu sonuca varabilir bence.
Neden böyle düşünüyorum ?


Dini açıdan bakacak olursak; (İslam diye belirttim çünkü diğer dinlerin inançlarını sadece yüzeysel olarak bildiğim için onlardan örnek veremeyeceğim. Herhangi bir ötekileştirme amacım yok.) 

Bir sürü inanın bildiği bir söz ile başlayalım '18.000 [Onsekizbin] alem'
İnancımıza göre 18.000 alem vardır ve bunların hepsinin dünyada olduğuna inanan birinin biraz fazla umutlu olduğunu düşünürüm. 
18.000 alem.. Neden bunlardan şöyle bin-iki bin tanesi dünya dışında yaşayan canlılar olmasın ?

Bunun dışında, Allah hiç bir şeyi boşuna yaratmamıştır. Sonsuz evrenin, başka gök adalarının ve sayamayacağımız gezegenlerin de boşuna yaratılmadığı anlamına gelir bu. 
Yani ya dünya dışı canlılar var yada koskoca evren bizim oyun bahçemiz.

Ve gelelim 'İnsan dışı akıllı canlı' tabirinin varlığına. 
Cinler en basit örnektir. Göremeyiz ama bizimle olduklarına inanırız. Onların da dini inançları, Müslümanı, Hristiyanı vardır. (Ki bizden farklı islami kanunlara sahip olduklarını düşünüyorum. Sonuçta farklı bir dalgadalar)
İnancımıza göre (Ki bilim de bunu kabullenir) İnsan oğlu dünyaya çok sonra geldi.
Dünyada insanlardan önce cinlerin yaşadığına inanırız. 

Kısacası, insandan önce canlılar vardı bu evrende. Hemde aynı gezegende. Öyleyse başka canlıların olma olasılığı oldukça yüksektir. (Ki bizden sonra da olacak mı Allah bilir)


Bilimsel açıdan bakacak olursak; 
Dünyaya benzeyen çok sayıda gezegen keşfetmişken, sonsuz evrende başka canlı türlerinin oluşması oldukça olasıdır. Hatta aksi imkansıza yakındır.
Daha keşfedilmemiş o kadar yer varken, küçücük bir gök adasının küçücük bir güneş sisteminde, dünyamızda bir yaşam oluştuysa, ve başka hiç bir şerde oluşmadıysa.. 
Bu bizi gerçekten inanılmaz şanslı ve mucizevi varlıklar yapardı ki kendi sonunu elleri ile hazırlayan bir ırkın bu kadar şanslı olabileceğine inanmıyorum.


Bazı insanlar var; onlara bunu sorduğumda 'umrumda değil' diyen. Varlarsa ne hayrına, yoklarsa ne hayrınaymış.. 
Bu düşünce yapısı beni biraz rahatsız ediyor. Neden ?

Çünkü yaradılışımıza ters. İnsan oğlu ilk zamanlardan beri gerek dini, gerek bilimsel şeyleri merak sayesinde bulmuştur. 
Önce ayı sonra güneşi yaratıcı sanıpta, en sonunda daha büyük bir şeyin, 
Allahın varlığını fark edip kabullenen bir ırktan bahsediyorum,
Bu yazıyı yazmamı sağlayan interneti bulan bir ırktan..

Ben kendime yetiyorum onlardan banane dersek gelişemeyiz.
Zamanında güçlü olan, kendi kendine yeten, fazlasında gözü olmayan afrikalılarla, batıyı düşünün.
Batının elinde teknoloji vardı.. Ve bunu kötü kullanıp kendi kendine mutlu mesut yaşayan insanı köle yaptı.

Yani bir şeyleri bilmemiz, eğer varlarsa yarımıza olur. Yoklarsa da bırakın hobi olarak kalsın.
Kumar oynamaya değmez.

Şimdilik bu kadar. Bir sonrakinde çipler ve benzeri şeylerden bahsetmeyi düşünüyorum ^^